İSTANBUL’DA RİZELİ BİR BESTEKÂR, NAZARİYATÇI VE MUSİKİŞİNAS 05/10/2021 – Yayınlanan: Karadeniz Sahaf

Yazan/Hazırlayan : Kamil Büyüker

Özet

            Ekrem Karadeniz, Rize’nin tanınmış ailelerinden Mustafa Hulusi Bey ve Zehra Hanım’ın çocuğu olarak 14 şubat 1904’de Rize’de dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında musikiye olan merakını keşfeden babasının desteğiyle musikiye adım attı. Babası gibi Hukuk Fakültesinde okudu ve yine babası gibi ömrünün son demine kadar İstanbul’da Sahaflık yaptı. Türk Musikisine altmış yıla yakın hizmet eden/ emek veren Ekrem Karadeniz, hocası ve üstadı Abdülkadir Töre’nin açtığı musiki çizgisinde makaleler, yazılar yazmış ve otuza yakın eser bestelemiştir. “Türk Musikisi Nazariye ve Esasları” eseri, musiki mirasımız açısından çok önemli bir çalışmadır.

            Bildirimizin gayesi, Türk Musikimizin bu unutulan ve gereken değerin pek verilmediği Rizeli bestekâr, nazariyatçı ve musikişinas ismine, tekrar dikkatleri çekmek ve geniş bir biyografisini sunmaktır.

Anahtar Kelimeler:Türk Musikisi, Nazariyat, Abdülkadir Töre, Bestekâr, Ekrem Karadeniz

Hayatı

            Türk Musikisine nazariyatçı, besteci kimliği ile uzun yıllar hizmet vermiş olan M. Ekrem Hulûsi Karadeniz 14 Şubat 1904 tarihinde Rize’de dünyaya geldi. Beş çocuklu bir ailenin en büyüğü olan Ekrem Karadeniz’in babası, Rize’nin tanınmış simalarından, avukat ve sahhaflık yapmış Mustafa Hulûsi Bey (1879-1949)[2] ve annesi Zehra Hanımdır. Rize’deki ilk eğitiminden sonra, İstanbul Erkek Lisesine kayıt oldu. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı ve buradan kendi ifadesiyle, 1933 yılında[3] mezun olduktan sonra, memur olarak girdiği, Tekel (Tütün İnhisar Muhasebesinde) idaresinde[4] daha sonraları müfettişlik görevleriyle birlikte 17 yıl görev yaptı. Burada hizmete esnasında geçirdiği bir iş kazası neticesinde görme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiş ve 17 Şubat 1944’de malulen emekli olmuştur. Bu tarihten itibaren baba mesleğine yani sahaflığa kendini vakfeden Ekrem Karadeniz, vefatına kadar (17 Ekim 1981) Beyazıt Sahaflar Çarşısı –babasından kalan- 12 numaralı dükkânda Türk kültür ve musiki hayatına hizmetini sürdürmüştür. 17 Ekim 1981 tarihinde sahaflardaki dükkânında beyin kanaması geçirerek, Çapa İlkyardım hastanesine kaldırılmış lakin kurtarılamamış, vefat etmiştir.[5] Merkez Efendi Kozlu mezarlığına defnedilmiştir.

Ekrem Karadeniz, kendisi gibi Abdülkâdir Töre’nin uzun yıllar talebesi olmuş, evlilik hayatları boyunca kendisine musiki nazariyatı konusunda destek olmuş ve kitabının da çıkmasında en büyük emek sahiplerinden birisi olan Nefise Karadeniz Hanımefendi ile evliydi.

İlk Musiki Eğitimi

            Sadece Türk Musikisine değil, Türk ilim, kültür ve irfan hayatımızda önemli eserler vererek hizmet eden Ekrem Karadeniz, kendi ifadesiyle 10-12’li yaşlarda Türk Musikisi ile tanışmıştır. Bu yaşlarda “Sotiri” adlı bir hocadan ud dersleri aldı. Sonraki yaşlarda keman ve kanun da öğrendiyse de kanun’da karar kıldı. Ekrem Karadeniz’in hayatında ayrı bir sayfa ve yepyeni bir dönem açan isim, 1930’lu yıllarda henüz Hukuk Fakültesi talebesi iken, İbnülemin Mahmut Kemâl İnal’ın evinde tanıştığı büyük musiki üstatlarından Seyyid   Abdülkadir Töre[6] (1873-1946)’dir. Abdülkadir Töre’yi tanımakla sadece onun musiki bilgisinden değil, nazari ve ilmi anlamda büyük çığır açan Türk Musikisinde 41 aralıklı ses sistemi” kuramına da giriş yapan ve hocasının emanetine büyük bir özen ve itina sarılan Ekrem Karadeniz, hocasına olan büyük borcunu, yine hocasının vasiyeti gereği “Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları” kitabını tamamlayarak yerine getirmiştir. “Türk Musikine dair ne biliyorsam O’na borçluyum” dediği hocası Töre’nin Cerrahpaşa’da açtığı Gülşen-i Musiki[7] adlı mektebine, mektebin kapandığı 1926 tarihine kadar devam eden Ekrem Karadeniz, Hocasının vefatına (1946) kadar da yanından ayrılmamıştır. Yine 1941 yılında Şehzâdebaşı’nda kurulan “Türk Musikisi’ni Koruma Cemiyeti”[8] nin de kurucuları arasında yer almıştır. Türk Musikisi’ne otuza yakın beste ve güfte armağan eden Karadeniz, son zamanlarda unutulmaya yüz tutmuş necd-i hüseyni makamını canlandırmaya büyük gayret göstermiştir.

Türk Musikisi ile tanışması ve Hocası Abdülkadir Töre

            Hâl tercümesinde, 1916 yılında ve 12 yaşında Tekirdağ’da, henüz ilkokul talebesi iken musikiye merak saldığını ifade eden Karadeniz’in, okula her gidiş gelişinde, erken evden çıkması ve musiki aletleri dükkânının vitrininin önünde vakit geçirmesi babasının dikkatini çekmiş ve Hulûsi Bey, oğlunun bu merakına mukabele ederek, O’na bir akşam “Ud” hediye ederek, musikiyle tanışmasına vesile olmuştur. Ekrem Karadeniz bu başlangıcı ve sonrasını şöyle anlatır: “Akşam babam geldi, benim musikiye olan hevesimi nasıl keşfettiğini anlattı ve udu öğrenip çalmam için satın alarak bana hediye ettiğini bildirdi. Çok sevinmiştim. Okulun, o zamana göre tatil günü olan Cuma günü eve Sotiri isminde yaşlı bir zat geldi, ondan ud dersi almağa başladım. Hocam haftada iki gün derse geliyor, ben de verdiği dersleri, okul derslerinin arasında yetiştirmeye çalışıyordum. Üç dört ay içinde gösterdiğim kabiliyet ve derslerimi hazırlamaktaki muvaffakiyetim hocamın dikkatini celbetti ve kendisi esasen kanun çaldığı için, bana bir de kanun alınmasını babama tavsiye etti. Bir hafta sonra, satın alınan kanunla meşke başladım. İki buçuk sene kadar her iki saz üzerinde derslere devam ettim. Bu arada, babam bana bir de keman satın aldı. Agop usta isminde birinden altı ay kadar keman dersi dahi aldımsa da, okulu ve üç sazı birden yenemediğim ve zaten yaylı sazla mızraplı sazların çalma tekniğinin birbirine uymaması ve benim yaylı saz çalmaktaki istidadımın azlığı yüzünden kemana devam edemedim.”[9] Kendi ifadelerinde de görüldüğü gibi musiki dünyasına sazlarla giren Karadeniz, kanun sazında karar kılıp, daha sonra yazdığı yazılarda da “Kanuni Ekrem Karadeniz” ismini kullanacaktır.[10]

Tekirdağ’da başlayan musiki merakı, Tekirdağ’ın Yunanlılar tarafında işgali ile her ne kadar inkıtaya uğrasa da Karadeniz, geçiş dönemimde musiki ile olan bağını farklı musiki meclislerinde devam ettirmiş, nihayet İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni kazanmış ve İstanbul’un derin, köklü, tarihi musiki mirasını tanıma süreci hızlanmıştır. 1930’lara kadar kendi gayretleri ile musiki ile olan bağını sağlam tutmaya gayret eden Ekrem Karadeniz, kaderin bir cilvesi sonucu hayatında önemli bir sayfayı açan ve dönüm noktasını teşkil eden, üstad İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın evinde her pazartesi mutad gerçekleşen musiki meclislerine iştirak etmiş ve hayli istifade etmiştir.[11] Ve bu meclislerde, hocası, üstadı Abdülkadir Töre ile olan karşılaşması şöyle anlatır: “1930 yılı ilkbaharında bir gece bu meclise, her zaman olduğu gibi gelen tanımadığım kimseler arasında yaşlı bir zata rastladım. Musiki meclisi devam ettiği müddetçe gözlerini benden ayırmayan bu zat, meclis dağılırken Mahmut Kemal Bey’e bir şeyler söyledi ve üstad, bana en sonraya kalmamı ihtar etti. Bekledim, meclis dağıldı ve Mahmut Kemal Beyefendi beni, sonradan üstadım olan merhum Abdülkadir Töre ile tanıştırdı. Kıymetli Hocam, hiçbir karşılık beklemeden beni evine davet ederek, hususi surette yetiştireceğini ve gördüğü hevesime karşı bu şekilde bir teklifte bulunduğunu söyledi. Heyecan ve sevinçle her iki üstadın ellerini öptüm.”[12]

            Ekrem Karadeniz, hocasının, kendisiyle tanışmadan evvel kurduğu Cerrahpaşa Gülşen-i Musiki Mektebine, mektep kapanana kadar devam etmiş, hocasından sadece meşk, eser icrası değil, nazariyat, beste konusunda eğitim ve telkinler almıştır. Yine ilk bestesini hocasının telkinleriyle ve hocasının yanında, onun tashihinden geçirerek yapmıştır. 1935 yılında Tekel Umum Müfettişi iken yaptığı ilk beste Hüseyni makamındadır. Şarkının sözleri şu şekildedir:

            Gözü dünya mı görür âşık-ı didâr olanın

            Dilberi sen gibi bir mâh-ı dilâzâr olanın

            Gayre meyli olamaz aşkın ile yâr olanın

            Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın

            Aşk u şevk ile verir cân ü ser’i döne döne[13]

            Ekrem Karadeniz’in Hocası ile olan ve esas Türk musikisinde yankı uyandıran çalışması nazariyat konusunda olmuştur. Abdülkadir Töre ile beraber hazırlamaya başladıkları “Esâsât-ı Musikiyye ve Türk Musikisinde Terakki ve Tekâmül” adlı eseri, hocasının vefatından sonra beş yıl yoğun bir çalışmayla nihayet bulmuş ama Abdülkadir Töre, eserin tamamlanma ve neşir safhasını göremeden vefat etmiştir. Ekrem Karadeniz çalışmalarını bu kitap ve nazariyat üzerine yoğunlaştırmış, eseri tamamlamaya muvaffak olmuş (1965), lakin yine eserin bürokrasi arasında gidip gelmesi sonucu yayını sürüncemede kalmış, 1979 yılında basımına karar verildiyse de, ancak vefatından sonra Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasından “Türk Musikisi Nazariye ve Esasları” adıyla 1982 yılı sonbaharında yılında yayınlanabilmiştir. [14]

            Karadeniz, Hocası Abdülkadir Töre’nin üzerindeki emeğini ve bıraktığı eserini şu sözlerle ifade ediyor: “Türk musikisine dair ne biliyorsam, hepsini O’na borçluyum. Son yıllarında ısrarlı ricalarım üzerine, musiki nazariyatına ait yazdığı ve fakat tamamlayamadığı eserini ölümünden bir gün evvel bana hediye etti. Zaten, eserin hazırlanmasında kendisine her türlü hizmetten geri kalmamıştım.”[15]

Ekrem Karadeniz’de Musiki’nin Tanımı ve Türk Musikisi’nin ayırıcı vasfı

            Ekrem Karadeniz, musikiyi; “İlmi hislerin nağmelerle ifadesi” olarak tanımlamıştır. Ve musikinin bu özelliğinden dolayı ayrı bir hususiyet taşıyan derin ve ince bir ilim olduğunu ifade etmiştir. Bu noktada musikinin bu önemli özelliğini belirtirken, eskilerin “ilm-i şerif-i musiki” kavramını kullandıklarını, mevcut hiçbir ilme böylesine bir şerafet izâfe edilmediğini de belirtiyor.[16]

Ekrem Karadeniz hayatı boyunca Batılı düşünce kavramalarıyla musikiyi adlandırmayı ve batının müzik felsefesiyle bizim müziğimizi yorumlamayı doğru bulmamış. Her defasında Latince “müzik” tabirini reddetmiş, “musiki” kelimesinin yerine “müzik” kelimesini kullanmayı, milliyet hislerimizle te’lif edilmeyen bir gayretkeşlik olarak görmüştür. Bu durumu batı mukallitliği ile açıklayan Karadeniz, batı musikisinin kulağa, Türk musikisinin ise ruha hitap ettiğini ifade etmiştir.[17] Hayatı boyunca, aldığı musiki terbiyesi gereğince hiçbir zaman kompleks içerisinde olmamış, hep kendimiz kalarak bir şeyler yapma gayreti içerisinde olmuştur. Özellikle hayatının son dönemlerinde musikinin ehil olmayan ellerde heba edildiğini ve yozlaştırıldığı gören Karadeniz, son kez can havliyle musikimizi kurtarma adına makaleler neşretmiş, sempozyum bildirileri hazırlamış, beyanatlar vermiş,[18] bu durumdan bir an önce çıkılması için gayret etmiştir. Bir dergiye verdiği mülakatta şunları söylemiştir: “Hafif musiki Batı’dan çalmadır. Vezni yok, usülü yoktur. Ölçü yok. Güfteler zayıf. Besteler cazdan çalma… Musiki erbabı yaşlı kişiler öldüler, anlayan kalmadı. Gençlerin yaptığı musiki değildir. Dirhemle kiloyu tartmaya kalkıyorlar. Dirhem kiloyu tartar mı? Her eline sazı alan bestekâr olmaz efendim. Piyano bizim musikiye girdi, Türk Musikisi berbat oldu. (…) Şimdi Teşvikiye’deki mektepte Garba ağırlık veriliyormuş. Türk musiki hocalarının hepsi cahildir. Kulaktan dolma bilirler. Nazariye bilmezler. Ampirik… Ama matematik ve fizik ilmi bilmezler. Frekans nedir diye sorsalar bilmezler, bu kabiliyetleri nakıstır.”[19]

Türk Müziği ve Batı Müziği Mukayesesi

            Türk musikisini her platformda savunan Karadeniz, batı müziği karşısında Türk musikisinin farkını özellikle ve önemle belirtmiştir: “Türk musikisi ile batı musikisi arasındaki fark, bir fotoğraf adesesi ile çekilen resim ile, bir ressam tarafından çizilen aynı resim arasındaki ayrılığa benzer. İyi bir objektif, ışık ve mesafe ayarı iyi hesaplanırsa, bir manzarayı mükemmelen film üzerin(d)e tesbit eder. Hatta, renkleri bile bir dereceye kadar gösterebilir. Halbuki usta bir ressam aynı manzarayı çizerken, bu manzarada bulunan yabani lüzumsuz otlar, taş kırıkları ve çer-çöp gibi lüzumsuz teferruatı tablosuna almaz ve renkleri aynen tabiattaki gibi tesbit eder. Bir batı bestecisi ve icracısı, bir hadise karşısında gördüklerini aynen tesbit ve terennüm eder. Buna fazla bir şey ilave etmez. Türk bestekâr ve icracısı ise, hadise karşısında duyduklarını tesbit ve terennüm eder. Hatta bunlara ruhundan nüanslar ilave eder. Bunlar dinleyici üzerinde batıdakinden daha mükemmel tesirler bırakır.”[20]

Israrla ve üstüne basa basa batı değerlerini ve batı müziğini (en başta piyano, ses dizisi v.s.) taklit’in Türk musikisine felaket getireceğini ifade eden Karadeniz, bu kaygılarında da nitekim haklı çıkmıştır. 1946’da icra edilen “Yunus Emre Oratoryosu” [21]Ekrem Karadeniz’i çileden çıkarmıştır. Ve bu konuyu sürekli yazılarında ve mülakatlarda gündeme getirmiştir. Bu arada konservatuarların Türk musikisi öğretmekten yoksun olduğunu, Türk musikisinin ses sistemi konusundaki çıkmazlarını ve nazariyat konusunda dikkat çeken görüşlerini İstanbul Belediye Konservatuarının başında bulunan Hüseyin Saadettin Arel’e, Dr. Suphi Ezgi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Profesörlerinden Salih Murat Uzdilek’e, Muhiddin Erev’e uzun yazışmalarla ve atıflarla kaleme almıştır.

Yine Karadeniz, müteessir olduğu bir başka hususun da, bu isimlerin bizzat gelip Hocası Abdülkadir Töre’yi dinledikleri, not aldıkları, lakin, Töre’nin vefatından sonra arkasından konuşup, bir şey bilmediği ifade etmeleri, olduğunu söylüyor.[22]   

Ekrem Karadeniz’in “Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları” Kitabı ve Kitap Etrafında Yapılan Tartışmalar

Karadeniz’in, hocası Abdülkadir Töre ile uzun yıllar çalıştıkları Arel-Ezgi sisteminden farklı olarak, kırk bir aralıklı ses sistemi üzerine şekillenen Türk musikisi nazariyat sistemi, hayatının en önemli çalışmasını teşkil etmiştir. Yaklaşık otuz yıllık bir çalışmanın ürünü olan, Töre ve Karadeniz’in sağlıklarında neşrini göremedikleri eser, büyük yankı uyandırmış kimilerince görmezden gelinmiş, kimilerince ağır ithamlara[23] maruz kalmış, içeriği kadar yayın aşaması da sıkıntılı olmuştur.

Kitabın farklı zamanlarda, farklı dergilerde fasiküller[24] halinde ya da makaleler halinde neşredildiğini görüyoruz. Yine Musiki Mecmuası’nda eserin tamamlandığını haber veren ve ilk bölümünün neşredildiği sayıda şu ifadelere yer veriliyor: “Yaşayan musikişinaslarımız arasında bilgisi ile değerli bir yer işgal eden Ekrem Karadeniz, 1947 yılından beri üzerinde çalıştığı hacimli bir eseri bu Haziran ayı başlarında tamamladı. Sayın Ekrem Karadeniz ayrı bir tez sahibidir. Hazırladığı eser de kendi tezi esasları içinde geniş izahlar notalı örnekleri ile açıklanarak Türk musikisi nazariyatı işlenmektedir. Eserin, dizi ve makam bakımından bugün yerleşmiş ve kullanılmakta olan sistemden ayrı bir (yeri) olmasına rağmen diğer birçok cepheleri ile musikimize faydalar sağlayacağı cihetle tez elden bastırılması lazımdır. Bu ayrıca Türk Müzikolojisi için de bir kazanç olacaktır. (…)” [25]

Kitap, Türk musikisi nazariyat çalışmaları için önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Eserin yazımında farklı bir metod ve usul takip edilmiş, klasik kalıplar yıkılmış, farklı ilim dallarından da eserin yazımında istifade edilmiştir. Karadeniz, eserin hususiyetini ve farklılığını şu şekilde anlatıyor: “Çalışma esnasında tuttuğumuz yol, eskilerin yaptığı gibi kısa ve üstü kapalı tariflerle yetinmeyerek dâvâyı fizik ve matematik esaslarına göre rakamlarla tesbite çalışmak olmuştur. Bu arada musikimizde tamamiyle yeni olarak, Batı musikisinde kullanılan “tampere gam” daki sent usülüne benzer bir Türk Senti sistemi tatbik etmeyi denemeğe değer bulduk. Bu sistemin hesap işlerinde büyük kolaylık sağlayacağına inandığımız için kullanılmasında fayda umuyoruz.[26]

Kitabın yayınından uzun yıllar sonra (2003), kitaba “redaksiyon ve nota denetimi” sıfatıyla katkıda bulunan Cinuçen Tanrıkorur, hatıralarında ilginç bir iddia ortaya atarak, yeni bir polemik ve tartışmanın çıkmasına sebep olmuştur. Tanrıkorur hatıralarının “Karadeniz’in Kitabı” başlıklı bölümünde, özetle, kitabın tashihi sürecinde Ekrem Karadeniz’in kendisinden istediği takriz ya da giriş yazısını “kıskançlık, garez” neticesi ve “aşağılık” bir yolla Murat Bardakçı’nın yazdığını, ifade etmektedir. Bu görevin kendisine tevdi edildiğini yine Ekrem Bey’in yazdığı mektuba dayandırmakta ve yazısının kendi dahli olmadan çıkarıldığını hatıralarında nakletmektedir.[27] Hatıratın yayınından bir sene sonra hadiseye konu olan Ekrem Karadeniz’in talebelerinden olan Murat Bardakçı, “Ekrem Karadeniz’in Kitabı Olayı” isimli bir kitap hazırlayarak iddialara cevap vermiştir. En başta Ekrem Bey’in kitabını sağlığında iken görememesinin sorumlusu olarak Tanrıkorur’u suçlayan Bardakçı, kendisinin vesile olduğu redaksiyon işini altı aylık bir süre zarfında gerçekleştirmesi gereken Cinuçen Tanrıkorur’un iki seneyi aşan bir zamana kadar işi uzatmasının, hem yazarı ve hem de yayıncıyı çileden çıkardığını ifade ediyor. Öyle ki müstensih’in işi geciktirmesinden belki teşvik olur diye yine Karadeniz’in takriz yazısını Tanrıkorur’a verdiğini ve bu yazıyı bizzat kendisinin yazdığını ifade ediyor.[28] Lakin uzun süren bir tashih sürecinden sonra Tanrıkorur’un yazdığı yazının kitabın yazarını ve kitabı  eleştirir mahiyette olduğu görülünce, Karadeniz’in ailesi tarafından Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarına bir yazı yazılarak, bu vazifenin Murat Bardakçı tarafından yapılması isteniyor. Bardakçı, kitabı bir vazife ve borç hissiyle hazırladığını ifade ederken, haklarını Mahkeme-i Kübrâ’da alacağını da beyan ediyor.[29] Kitapta dikkat çeken bir başka husus da “Ekrem Bey’in kitabına yayın tarihi bile koymamak gibi özensiz bir iş yapıldığının ifade edilmesidir. Yine kitabın yayın tarihini, Murat Bardakçı, 1982 sonbaharı olarak açılıyor.[30]

            Ekrem Karadeniz’in bu muhalled eseri Hocası Abdülkâdir Töre’nin istediği gibi ve özüne dokunmadan tamamlamıştır. Kitabı da yine hocasına ithâf/armağan etmiştir. Ekrem Karadeniz’in sahip olduğu zengin koleksiyonu vefatından sonra 1984 yılında Süleymaniye Kütüphanesine bağışlanmış, hayatta iken hocası Abdülkâdir Töre koleksiyonundan verdiği eserlerin bir kısmı da “Türk Musikisi Klasikleri- İlâhiler” adıyla beş cilt yayınlanmıştır.[31]   

Röportajlar ve Hakkında Yazılanlar

-Ekrem Karadeniz’le Röportaj, Cavidan Arın, İleri Musiki Mecmuası, 229. sayı, Aralık 1967

-Türk Müzikolojisi İçin Değerli Bir Eser Hazırlandı, Musiki Mecmuası, s.247, Haziran 1969

-Türk Musikisinin Güncel Sorunu: Çok Seslilik/ Tek Seslilik, Ekrem Karadeniz’le Röportaj, Gösteri Dergisi, yıl:1, sayı:1, Aralık 1980

-Ekrem Karadeniz, Mustafa Rona, Bağlama Dergisi, s.1, Ankara, Ekim, 1965

Türk Musikisi Dizisi Hakkında(Ekrem Karadeniz’in bu konuda yazdığı yazıya cevap), Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek, Türk Musikisi Dergisi, s.6,9, 1948  

Makaleleri (Gazete ve Dergi yazıları)

-Abdülkadir Töre, Bağlama Dergisi, s.1, Ankara, Ekim, 1965

                        – (aynı yazı için) bkz. Türk Musikisi Nazariye ve Esasları, 1983

-Alaturka Musikide “Perde”ler Meselesi, Tanin Gazetesi, 16, 18 Nisan 1946

-Bizim Musikimiz Sahipsiz Değildir, Yeni Sabah Gazetesi, 23 Haziran 1946

-Buhûrizâde Mustafa Itrî Efendi, Türk Kültürü Dergisi, sayı: 194, Aralık 1978

-Çağdaş Türk Müziği Şenlikleri, İleri Musiki Mecmuası, 228. sayı, Kasım 1967

-İki Çeşit Musiki, Yeni Sabah Gazetesi, 12 Haziran 1946

-İlim ve Musiki, Tanin Gazetesi, 6,8, 11, 13, 16, 18 Aralık 1945

-İstanbul Konservatuarında Türk Musikisi  ve Nazariyeleri, Yeni Sabah Gazetesi, 22, 25, 27 Şubat 1948

-Konservatuar Başkanı Sayın Arel’e, Yeni Sabah Gazetesi, 13 Aralık 1946

-Konservatuarda Bir Jübile, Tanin Gazetesi, 6 Haziran 1946

-Musiki Kongresi Münasebetiyle, Tanin Gazetesi, 8 Mayıs 1947

-Musikimizin Nazariyat ve Esasları Hakkında, Yeni Sabah, 27 Nisan 1948

-Musikimizde Usul ve Îka’, Türk Kültürü Dergisi, sayı: 190, Ağustos 1978

-Öksüz Türk Musikisi, Türk Musikisi Dergisi, 28. sayı, Şubat 1950

-Radyoda Yunus Emre Oratoryosu, Yeni Sabah Gazetesi, 7 Temmuz 1946

-Sayın Doktor Suphi Ezgi’ye Açık Mektup,Türk Musikisi Dergisi, s.50, Mayıs-Haziran 1950

-Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları- 1, Musiki Mecmuası, 247. sayı, Haziran 1969

-Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları- 2, Musiki Mecmuası, 248. sayı, Temmuz 1969

-Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları- 3, Musiki Mecmuası, 249. sayı, Ağustos 1969

-Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları- 4, Musiki Mecmuası, 250. sayı, Eylül 1969

-Türk Musikisinde Usul ve İkâ, Musiki Mecmuası, 260. sayı, Temmuz 1970

-Türk Musikisinin Bugünkü Hâli, Musiki Mecmuası, 384-385. sayı, Ekim, Kasım 1981

-Türk Musikisinin Bugünkü Hâli, IV. Milli Türkoloji Kongresi Tebliği, 1981 (bu metin tebliğ olarak sunulacakken yazarın ani vefatı ile kongrede adına okutulmuş ve daha sonra Musiki Mecmuası’nda neşredilmiştir.)

-Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, Türk Kültürü Dergisi,  sayı:179, Eylül 1977

-Türk Musikisi Nazariye ve Esasları- Perdeler ve Usuller, Bağlama Dergisi, s.1, Ankara, Ekim, 1965

-Türk Musikisinde Dizi– Büyük Doğu’da Muhittin Diler İmzalı Yazıya Karşılık-, Tanin Gazetesi, 17 Mart 1946

-Türk Musikisi -Türk Musikisinin Bugünkü Hâle Düşmesine Âmil Olan Sebepler-, Yeni Sabah Gazetesi, 27 Aralık 1946

-Türk Musikisi ve Ankara Radyosu, Yeni Sabah Gazetesi, 17, 19 Ocak 1947

-Türk Dizisi Hakkında– Sayın Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek’e- , Türk Musikisi Dergisi, 11-  13. sayılar, Eylül, Ekim, Kasım 1948

-Yeni Bir Kurumun İlk Konseri, Tanin Gazetesi, 14 Mayıs 1946

Güfteleri ve  Besteleri

Acemaşiran Makamı- Nafile ağlayarak sızlama ağyare gönül

Acemkürdî Makamı- Yâd-ı hayâl-i yâr ile

Bestenigâr –İçimde sönmeyen aşkınla mestim Yâ Rasûlallah (ilahi)

Hicaz Makamı-Feyz-i Aşkınla öyle mucizedir ki ey rûh-i şebâb

                        -Leyla arama gel beni gör cilveyi öğren

Hicâzkâr Makamı- Verdiğin haplar, devâ-i derd-i etmez ihtivâ

Hüseynî Makamı-Muhabbet bağında açan gül olsan

                            -Gözü dünya mı görür, âşık-ı didâr olanın

Hüseynîaşîran Makamı- Gözümde tütmedesin, gel de hasretinle yanan

Karcığar Makamı- Lûtfeyle güzel, şu garip gönlümü şâd et

                               -Gözüm, ağlama gayrı

Mâhur Makamı- Sevdi gönül her dilberi, divâneye döndü

Muhayyer Makamı- Neş’esi var hasta kalbimin yine

Necid hüseyni Makamı- Issız geceler göklere baktım, seni andım

                                       -Aşkınla yanan kalbime bin bir acı doldu

    -Saz semâisi

    -Sirto

Nihavent Makamı  –Aşkın yaşar gönülde hayâlinde yan yana

                               -Sevdi gönül her dilberi dîvâneye döndü

Rast makamı- Âşiyân-ı murg-i dil zülf-ü perîşânındadır

                       -Başında yeşil yaprak (Rize çay destanı) 

                       -Göklere açılmasın eller ki dâmânındadır

Segâh Makamı- Yükseldiğin arşe varıyor ettiğim âvâz

Tâhir Makamı- Mâzide kalan hâtıramın yıldızısın sen

Uşşak Makamı- Şarâb-ı vuslatı tatmak, gönül bu ister ya

Kaynakça

-BALCI, Ergun, Nevzat Atlığ “Musikimizle övünmemiz için”  Kubbealtı Neşr. 2004,

-BARDAKÇI, Murat, “M. Ekrem Karadeniz ve Eseri Hakkında” (M.Ekrem Karadeniz’in kitabına yazılmış giriş yazısı) T.İş Bankası yay. 1983

                             – “Ekrem Karadeniz’in Kitabı Olayı” – Cinuçen Tanrıkorur’un Saz ü Söz arasında isimli hatıralarındaki mesnedsiz iddialara belgeli bir cevap, Ekim 2004

-İNAL, İbnülemin Mahmut Kemâl, Hoş Sadâ, T.İş Bankası yay. 1958

-KARA, İsmail, Sözü Dilde Hayali Gözde, Dergâh yay. 2005

-KARADENİZ, M. Ekrem, Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, T.İş Bankası yay. ( ilk basım 1982)

-ÖZALP, Dr. M. Nazmi, Türk Musikisi Tarihi-II, MEB 2000

-ÖZCAN, Nuri, “Karadeniz M. Ekrem Hulûsi” maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.24, 2001

-ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi-I, Kültür Bakanlığı 1990 

-REVİ,  Necdet, “Seyyid Abdülkâdir Töre ve Birkaç Hatıram” Musiki Mecmuası, 1990

-RONA, Mustafa, 20. Yüzyıl Türk Musikisi, Türkiye Yayınevi,1970

“Ekrem Karadeniz”, Bağlama Dergisi, Ankara, Ekim 1965

-SÖZER, Vural, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi yay. 1986

-TANRIKORUR, Cinuçen, Saz ü Söz Arasında, haz. İsmail Kara, Dergâh yay. 2003

-TÜZÜNER, Hüsnü, “Abdülkâdir Töre, Gülşen-i Musiki Mektebi ve Hatıralarım”,Türk Musikisi Dergisi, 1949

-ÜNGÖR, Etem Ruhi, Türk Musikisi Güfteler Ansiklopedisi, Eren yay. 1981

Gazeteler ve Dergiler

Bağlama Dergisi

İleri Musiki Mecmuası

Musiki Mecmuası

Tanin Gazetesi

Türk Kültürü

Türk Musikisi Dergisi

Yeni Sabah Gazetesi


[1] Din Görevlisi, Şişli Müftülüğü, İstanbul

[2] Ekrem Karadeniz’in babası M. Hulûsi Karadeniz’(Rize 1879- İst. 3.3.1949) in, bir çok önemli vasfının yanında, tercüme eserinin olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda basılma aşamasında iken vazgeçildiğini öğreniyoruz. İsmail Kara, Sözü Dilde, Hayali Gözde, s. 19, Dergâh yay., Ekim 2005; Ali Birinci, “14. asrın trajedisi: Bezm ü Rezm”, Dergâh, sayı 31, s.9, Eylül 1992 

[3] Ekrem Karadeniz, İleri Musiki Mecmuası’nın yaptığı bir röportajda, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1933 yılında mezun olduğunu ifade ediyor. (Adı geçen röportaj için bkz. a.g.m., Röportaj, Cavidan Arın, s. 15, no. 229, Aralık 1967, no. 229) Lakin Ekrem Karadeniz’in biyografisini yazan sayılı isimlerden Murat Bardakçı ve Nuri Özcan, Karadeniz’in 19 Ağustos 1934 yılında mezun olduğunu yazmışlardır. bkz. Bardakçı Murat, Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, Ekrem Karadeniz, “M. Ekrem Karadeniz ve Eseri Hakkında” T.İ.Bankası kültür yayınları; Özcan Nuri, TDV İslâm Ansiklopedisi, “Karadeniz M. Ekrem Hulûsi” maddesi, s. 390, C. 24, İs. 2001  

[4] Yine muhtelif kitaplarda 1 Kasım 1927’de Tütün İnhisar Muhasebesi’nde memuriyete başladığı ifade ediliyor. bkz. Özalp Nazmi, Türk Musikisi Ansiklopedisi, c. 2, s.300, MEB yay. 2000; Özcan, a.g.m. ; Bardakçı, a.g.y. 

[5]Bardakçı, a.g.y. s.IX; ayrıca vefat haberi için bkz. “Musikimizin Dört Kaybı”, Musiki Mecmuası, no. 381, Eylül 1981

[6] Seyyid Abdülkadir Töre, 1873 yılında Türkistan’ın Kaşgar şehrinde doğdu. Babasının İstanbul’da görev yaptığı sırada, annesiyle İstanbul’a gelip Cerrahpaşa civarına yerleşti. 1918 yılında Cerrahpaşa’da evinde açtığı “Gülşen-i Musiki” mektebinde dokuz sene birçok talebe yetiştirdi. 1926 yılında bu mektep kapandı. 27 Ağustos 1946 tarihinde 73 yaşında Cerrahpaşa’daki evinde vefat etti. M. Ekrem Karadeniz’le olan yakınlığı, önce İbnülemin Mahmut Kemal Beyin evindeki pazartesi toplantılarında başlamış, daha sonra bilfiil kendi açtığı bu mektepte hoca-talebe ilişkisinden öte bir bağlılıkla devam etmişti. Nitekim Abdülkadir Bey’in vasiyet ve emanet ettiği kitabı tamamlamak, Ekrem Bey’e kısmet olacaktı. Abdülkadir Töre hakkında geniş bilgi için bkz. Ekrem Karadeniz, Bağlama (küğ dergisi), “Abdülkadir Töre”, Ankara, Ekim 1965; a.g.y., Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, T.İ. Bankası Kültür yay. ;İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Hoş Sadâ, s. 27-29, T.İ. Bankası yay, İst. 1958 

[7] Dönemin önemli musiki merkezlerinden olan Gülşen-i Musiki Mektebi ile ilgili, dikkat çekici bir hatırat dizisi için bkz. Hüsnü Tüzüner, “Abdülkâdir Töre, Gülşen-i Musiki Mektebi ve Hatıralarım”,Türk Musikisi Dergisi, 19-21. sayılar, 1949

[8] 1941 yılında Şehzâdebaşı’ndaki Letâfet apartmanında kurulan cemiyetin, kurulucuları arasında şu isimler vardı: “Abdülkâdir Töre, Hafız Ahmet Irsoy, Ali Rıza Şengel, Leon Hancıyan, Ekrem Karadeniz, Muhittin Çanga, Mustafa Nezih Albayrak, Hakkı Süha Gezgin, Şevki Çanga, Nail Toman” bkz. Necdet Revi, “Seyyid Abdülkâdir Töre ve Birkaç Hatıram” Musiki Mecmuası, no.429, Haziran 1990

[9] Mustafa Rona, “Ekrem Karadeniz” Bağlama (aylık küğ dergisi), sayfa IX-XI, Ankara Ekim 1965, y.1, s.1,

[10] Kanuni Ekrem Karadeniz, “İlim ve Musiki”, Tanin Gazetesi, Aralık 1945 (Salih Murat Uzdilek’in bu başlıktaki kitabına yazılan ve altı gün tefrika edilen yazı dizisi)

[11] Bu meclisler yakın tarihimizin pek çok önemli simasının bir araya geldiği, buluştuğu meclisler olmuştur. Bu isimlerden birisi de Nevzat Atlığ’dır. O da hatıralarında bu meclislerde Ekrem Karadeniz Bey’le tanıştığını, kendisine, evinde yapılan musiki çalışmalarına kemanıyla katılmasını rica ettiğini ifade ediyor. Daha sonraları Atlığ, Ekrem Bey’in Gülşen-i Musiki mektebine kemanıyla iştirak ediyor. Ergun Balcı, “Nevzat Atlığ –Musikimizle övünmemiz için”– S.82-83, Kubbealtı Neşr. 2004,

[12] Rona, a.g.d.

[13] Mustafa Rona, 20. yüzyıl Türk Musikisi, s.516, Türkiye yayınevi, 1970; aynı yazarın yazdığı yazı için bakınız a.g.y., Bağlama, s. IX-X,  Ekim 1965

[14] Bardakçı, “Ekrem Karadeniz’in kitabı olayı”, Ekim 2004; Özcan, a.g.m. s.390-391; Özalp, a.g.e., s.300-301

[15] Rona, a.g.y., s.XI, ; İnal, a.g.e., s.175

[16] Karadeniz, “Türk Musikisinde Usul ve İkâ”, Musiki Mecmuası,  s.14, no.260, Temmuz 1970

[17] Karadeniz, “Türk Musikisinin Bugünkü Hâli-2” Musiki Mecmuası, s. 24, no. 384, Ekim 1981

[18] Karadeniz, a.g.b., Ekim, Kasım 1981; IV. Milli Türkoloji Kongresi Bildirileri, 1981; Gösteri dergisi, y.1., s.1., 1 Aralık 1980 

[19] Karadeniz, Gösteri Dergisi, s.53, 1 Aralık 1980,

[20] Karadeniz, Türk Musikisinin Bugünkü Hâli, s.24-25, Musiki Mecmuası, Kasım 1981

[21] Haziran 1946’da Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelenen ve icra edilen “Yunus Emre Oratoryosu” o dönemde farklı tepkiler almış. Kimileri bunu büyük bir başarı olarak görürken Ekrem Karadeniz gibi isimler milli ve yerli olanda ısrarcı olarak böyle bir şeyin asla mümkün olamayacağını, oratoryonun kilise kaynaklı olduğunu ve Yunus Emre isminin böyle bir kılıfla sunulamayacağını ifade etmiştir. Yazılar için bkz. M. Sami Onat, “Yunus Emre Oratoryosu”, Tanin Gazetesi, 22 Haziran 1946; aynı tarihli gazete için bkz. Besim Tecer “Yunus Emre Oratoryosunu Dinledikten Sonra”; Karadeniz, “Radyoda Yunus Emre Oratoryosu”, Yeni Sabah Gazetesi, 7 Temmuz 1946

[22] Rona, a.g.d., s.XI

[23] Gerek Ekrem Karadeniz’e ve gerekse Hocası Abdülkâdir Töre’ye hakarete varan ithamlarda bulunan sonrasında, varisler tarafından açılan davalar neticesinde ceza ödemek zorunda kalan isim Yılmaz Öztuna’dır. Yazdıkları için bkz. Öztuna, Yılmaz, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, s.429-430, Kültür Bakanlığı yay. 1990

[24] Ekrem Bey’in eserini fasiküller halinde neşretmeyi teklif eden isim, Ankara İlahiyat Fakültesi’nde dini musiki asistanı olan Dr. Gültekin Oransay’dır. Oransay, Küğ Yayınları ve Bağlama dergisi sahibidir. Ekrem Bey, eserinin formalar halinde neşrine izin verir, ancak yine talihsizlikler birbirini kovalar, dergi ancak dört forma yayınladıktan sonra kapanır. Bu da Ekrem Bey’in eserinin yalnızca atmış dört sayfası demektir. Ayrıntılar için bkz. Bardakçı, Murat “Ekrem Karadeniz’in Kitabı Olayı” s.15, Ekim 2004

[25] “Türk Müzikolojisi İçin Değerli Bir Eser Hazırlandı”, Musiki Mecmuası, Nu. 247, Haziran 1969

[26] Karadeniz, “Türk Musikisi Nazariye ve Esasları” s. VII, T.İş Bankası yay. 1982

[27] bkz. Tanrıkorur, Cinuçen, Saz ü Söz Arasında, “Karadeniz’in Kitabı” haz. İsmail Kara, s.259-264 Dergâh yay. 2003 

[28] Bardakçı, a.g.k., s.43

[29] “Satışa çıkarılmamak ve ücretsiz dağıtılmak üzere 500 adet bastırılmış” olan kitap için bkz. Bardakçı, “Ekrem Karadeniz’in Kitabı Olayı”, 54 sayfa, Kurtiş matbaası, Ekim 2004

[30] Bardakçı, a.g.k., s.48

[31] a.g.e. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı, (5 cilt) İst. 1984-1996